Kişisel Bilgi Yönetimi Bülten 11: Bilmek ve anlamak arasındaki ilişki
Bir kavramı bilmek, anlamak, bildiğiniz ve anladığınızı ifade etmek arasında ince çizgiler var. Bilmek anlamayı, anlamak da doğru olarak ifade etmeyi gerektirmiyor; çok iyi bildiğiniz bir kavramı iyi anlamamış olabilirsiniz. Ya da çok iyi anladığınız bir konuyu iyi ifade edemeyebilirsiniz
Bir kavramı bilmek, anlamak, bilip anladıklarımızı ifade etmek arasında ince çizgiler var. Bilmek anlamayı, anlamak da doğru ifade etmeyi her zaman getirmiyor; çok iyi bildiğimiz bir kavramı tam olarak anlamamış olabilir, anladığımız bir konuyu iyi ifade edemeyebiliriz ("keşke şöyle söyleseydim!" sendromu). Kişisel Bilgi Yönetimi bültenimizin 11. sayısında bu ayrım üzerine konuşacak ve konuyu not almakla yazmak arasındaki ilişkiye bakarak çözmeye çalışacağız: Not alma yaklaşımımızın bilmek, anlamak ve bunları ifade etmekle ilgisi var mı?
Öyle kompleks bir dünyada yaşıyoruz ki hemen her şey birbiri ile ilişkili: Politika ekonomiyle, ekonomi teknolojiyle, teknoloji bilimle, bilim doğayla ve bunların hepsi birbiriyle etkileşimde. Herhangi bir konuyu bütün olarak anlamak, birden fazla boyuta hakim olmayı gerektiriyor. Politika üzerine konuşurken ekonomik durumu, ekonomi üzerine yorum yaparken teknolojinin etkilerini göz ardı edemiyoruz. Bu konular hakkında konuşmak için sadece bilmek de yetmiyor. Anlamak ve (yeri geldiğinde) yorumlamak gerekiyor. İşte bu bağlamda bilgiyi hayatımıza alırken içinden geçtiği mertebeler bazında değerlendirmeye ihtiyacımız var; bildiklerimiz hangi aşamalardan geçerek aklımızdaki yerini alıyor? Aklımızın bir bilgi parçasıyla başlayıp ifade edilecek kadar olgun bir fikir oluşturmaya giden karmaşık yollarında neler oluyor?
Bilmek = Not almak = Hatırlamak
Okuduğunuz bir kitap ya da makaleden notlar aldığınızı düşünelim. Çoğunlukla altı çizili satırlar şeklinde olan bu notların amacı, önemli olduğunu düşündüğünüz satırların hatırlanması ya da ifade ettiği düşüncelerin kolay erişilir bir noktada toplanması. Bir diğer deyişle not almak, metnin içerdiği önemli fikirleri anlamlı bir özete indirgeme çabası. Not alarak kısaltmayı ve içerdiği temel fikirleri ayırt etmeyi başardığımız konuyu büyük ölçüde bildiğimizi varsayabilir ya da en azından onları dijital bir ortama yerleştirerek (yani aranabilir kılarak) sonradan erişme ihtimalimizi artırabiliriz.
Bu noktada kritik soru şu: Bilmek ve anlamak aynı şey mi?
Değil: Her bildiğimizi tam olarak anladığımızı düşünmek fazla iddialı bir yaklaşım olur. Anlamak bilmeye göre daha derin bir kavram. Bilmek bir konunun ne olduğunu, kapsamını tarif edebiliyor olmak, anlamak ise üzerine fikir beyan edecek ölçüde bilgi, fikir ve yorum birikimi yapmış olmak demek.
Bir örnekle netleştirmeye çalışayım: Otomotiv sektörünün içten yanmalı araçlardan elektrikli araçlara geçmekte olduğunu, bu geçiş sürecine elektrifikasyon adı verildiğini biliyor olabilirim. Ama bu geçişin sektör için ne ifade ettiği, onu kısa ve uzun vadede nasıl etkileyeceği hakkında fikrim olmayabilir. Bu fikri geliştirmek için otomotiv sektörünün dengeleri, yenilikleri, elektrikli araçlar, elektrik enerjisi, petrol türevi yakıtlar kullanan araçlar, enerji sektörü, verimlilik, çevre vb konuları, otomotiv bağlamında bir araya getirmem, üzerine düşünmem gerekir. Yani bu aşamaya geçebilmek için bildiklerimi diğer bildiklerime bağlamam ve bu bağlantıları kullanarak konu hakkında tutarlı bir düşünceye sahip olmaya ihtiyaç duyarım. Bunu yapabilirsem bildiğim konuyu aynı zamanda iyi anlar ve yorumlarım, yani ona derinlemesine hakim olurum.
Anlamak = Kelimelere dökmek = Bağlantılar yaratmak
Anlamak, üzerine odaklandığımız konuyu ana hatlarını belirleyerek kolay algılanabilir bir şekle dönüştürdüğümüz, bildiklerimizin bizim için ne anlama geldiğini keşfettiğimiz bir farkındalık aşaması.
Bu evreyi sadece not alarak çözemeyiz; bilmekten anlamaya geçiş yapmamız gerekir. Ancak iyi anladığımız bir konu üzerine düşünebilir, onu geliştirebilir, kendi görüşümüze göre değiştirebilir, bildiğimiz diğer konularla olan bağlantılarını keşfedebiliriz. Bu bağlantıların üzerine çalıştığımız konular bağlamında ne ifade ettiği üzerine düşünebilir, çıkarımlar yapabiliriz. Yukarıdaki örnekten yola çıkacak olursam elektrifikasyon sürecinin otomotiv sektöründeki geleneksel bazı iş kollarının (örneğin içten yanmalı motorları üreten fabrikaların) yok olmasına yol açabileceğini, diğer taraftan bir çok yeni (örneğin elektrik motorları üretimi, araç yazılımları, nesnelerin interneti vb) iş kolunun da ortaya çıkacağını öngörebilirim. Yani elektrifikasyon kavramını ekonomi, işgücü, teknolojinin geleceği gibi kavramlarla ilişkili olarak düşünmeye başlayabilirim.
Aynı şekilde derinleşerek, hakkında çok şey bildiğim konunun anlamlı bulduğum boyutları kadar aynı görüşte olmadığım ya da farklı yorumladığım taraflarını da fark edebilirim. Örneğin yaptığım gözlemlere ya da eski deneyimlerime dayanarak elektrifikasyon kavramının geleneksek otomobil markaları tarafından yeterli ölçüde benimsenmeyeceğini, bu yeniliğin sektörde daha çok yeni oyuncuların sahipleneceği şeklinde bir görüş iddia edebilirim. Bu yeni görüşü destekleyen argümanlar üretebilir ve kavram hakkında sahip olduğum bilgiyi yavaş yavaş bana özgün bir düşünceye ve hatta ileri aşamalarda kapsamlı bir fikre ya da teoriye dönüştürebilirim.
İfade etmek = Yorumlamak = Özgün içeriğe ulaşmak
Kişisel bilgi yönetimi kavramı hakkında benim temel argümanlarımdan biri şu: Bilmekle anlamak arasındaki farkı kişisel açıdan bulduğumuz anda bu kavramları kendi amaçlarımıza uygun olarak nasıl kullanacağımızı büyük ölçüde çözmüş olacağız. Yani kendi bilgi sistemimizden ne beklediğimizi netleştirmeye yaklaşacağız.
Biraz açalım: 'Bilmek', not alma kapsamına giren (dijital bir araç ile kayıt altına almak, kategorize etmek, gruplamak vb) tekniklerle erişilebilen bir aşama. Kişisel bilgi yönetimi konusunda araştırma yapanların sıkça karşılaştığı popüler bir tabir olan 'İkinci beyin' (second brain) bu aşamayı kast ediyor: Bilgiyi yakalamak ve sonradan bulabileceğimiz bir formatta kaydetmek.
Diğer taraftan bana göre bu yaklaşım, kullanıcılarını zamanla zorlamaya başlayan bir döngü: İkinci beyin kavramı bizi dijital araçlar kullanarak daha çok şey bilmeye teşvik ediyor. Ama daha çok şey bilmek bunları daha iyi anlamak anlamına gelmiyor. Daha çok şey bilmek (çoğu vakada) yavaş yavaş biriken ve nasıl kullanacağımıza emin olmadığımız bir bilgi dağına sahip olmamızı sağlıyor. Bilginin niteliğine değil niceliğine odaklanmamıza neden oluyor.
'Anlamak' ise farklı bir aşama; bilmenin ileri seviyesi. Anlamak için bir konuyu yalın bir şekilde ifade edebilecek kadar hakim olmak, bu ifadeye ulaşmak için konu üzerine düşünmek ve yorumlamak gerekiyor. Yani sadece ikinci bir beyin sahibi olarak (dijital bir not alma sistemi inşa ederek) daha akıllı bireyler olamıyoruz aslında; daha çok bilgiye sahip bireyler oluyoruz, o kadar. Belki kurduğumuz sistemin verimliğine göre bu bilgiye daha kolay erişebiliyoruz, yani eskiye göre daha iyi bir noktadayız. Ama acaba sandığımız kadar ileri gittik mi?
Burada önemli bir kriter var: İfade edebiliyor olma hali anlamanın kanıtı. Eğer iyi ifade edebiliyorsanız anlamışsınız demektir. Anlama mertebesi ifade etmek, tercihan da yazmak ile erişilebilen üst bir seviye. Yazmak, sözlü ifadeye göre yavaş gelişen bir süreç. Dolayısıyla da süreç sırasında düşünme ve değerlendirme şansımız var. Geri gitme, düzeltme, ifade etmeye çalıştığınızı netleştirme imkanına sahibiz.
Bu anlamda yazmak eyleminin, not alma kavramının çok ötesinde bir anlamı var. Bir konuyu yazarak ifade etmeye çalışmak, o konuyu anlamanın en kritik adımı. Not almayı, bir düşünceyi kaydetmek (ya da üretmek) için doğal bir başlangıç olarak görüyorsak, aldığımız notun üzerinde çalışmak ve onu bütünlüğü olan bir ifadeye dönüştürmek bir sonraki adımımız olmalı.
Yazarak düşünüyor ve anlıyoruz aslında.
Uzun lafın kısası: Bu bültenin konusu olan not almakla yazmak arasında bir ilişki var mı sorusunun yanıtı "evet". Kapsamlı bir ilişki var.
Bu ilişkinin içeriği sizin not alma amaç ve alışkanlıklarınıza bağlı olarak değişebilir. Eğer ders çalışırken not alıyorsanız ve amacınız sadece sınavı geçmekse üzerine çalıştığınız konuyu derinlemesine anlamaya ihtiyacınız olmayabilir. Ama hem sınavı geçmek hem de üzerine çalıştığınız konuyu kapsamlı olarak anlayıp yorumlamak için not alıyorsanız o zaman o konu hakkında yazarak diğer bildiklerinizle bağlantılarını çözümlemeye çalışmak sizi daha derin bir anlayışa götürür.
Bu aşamaya geçmenin tek yolu yazmak. Yazmak, düşünmek, silmek, bir daha yazmak, revize etmek. Bu adımlar sizi kendinize özgün bir düşünceye, oradan da çoğu zaman fikir sahibi olmaya taşır.
Özet: Not Almak bilmeyi, yazmak ise anlamayı getiriyor.
Kişisel bilgi yönetimi kavramı hakkında konuştuğumuz bu platformda bugüne kadar daha çok not alma araçları ve yardımcı yöntemler üzerine konuştuk; yeri geldiğince konuşmaya devam edeceğiz. Diğer taraftan yavaş yavaş not almanın ötesine geçip, yazma eylemi üzerine konuşmanın zamanı geliyor.
Bültenimizin bu sayısının ana fikrini kısaca şöyle özetleyebilirim: Not almak bilmeye dönük bir çözüm. Yazmak ise bunun bir ileri adımı, yani anlamaya giden yol. Bu iki aşama sırayla gider. Bilmediğiniz bir konuda yazamazsınız; önce bilir sonra yazar ve son noktada anlarız.
Not defterimde yenilikler
Kullandığım not alma yazılımlarından biri olan Obsidian'ı kullanarak herkese açık olarak yayınladığım not defterime bu ay yeni bir başlık ekledim: Bilim Kurgu. Kişisel bir proje için bir süredir üzerine odaklandığım bir konu olan bilim kurgu konusunda ilgili çeken kitaplar, yazarlar, dizi ve sinema filmleri hakkında aldığım notları bu başlık altında topluyorum. Burada dikkat çekmeye çalıştığım bilmek ve anlamak arasındaki fark argümanını destekleyecek şekilde, Bilim Kurgu hakkında öncelikle sevdiklerim ve bildiklerimi not alıyor, sonra da buraya aldığım notları yavaş yavaş geliştirerek bunları neden sevdiğimi, benim için neler ifade ettiklerini ifade etmeye gayret ediyorum. Bu gayretin hem bildiklerimi kayıt altına almaya hem de bu konu özelinde kendimi daha iyi anlamama yardımcı olduğunu düşünüyorum.
Şimdilik benden bu kadar; her zamanki gibi geri bildirimlerinizi beklerim.
Selam ve sevgilerimle
Yalçın Arsan - Mayıs 2023