Kelimeler dünyayı tarif etmeye yetiyor mu?
Son dönemde şöyle sakince bir düşündünüz mü: Ne olduğunu anlayamadığımız ne çok kavramla karşılaşıyoruz? Ekonomi progamları güzel örnek; ‘finansal türevler’ diyorlar mesela, parayla ilgili olduğunu anlıyor ama tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz. 10 yıllık vadeliler, kredi notu filan diyorlar. Az çok fikrimiz var ama hakim değiliz. Bloomberg’de konuşan kişiler sanki havadan sudan konuşur gibi anlamadığımız tabirler kullanıyor; dinleyen “borsada açığa satış yapanlar” diye bir insan ırkı olduğuna inanabilir.
Bitcoin diyorlar mesela. Parayla ilgili ve çoğunluk için yatırım aracı olduğunu biliyor ama tam olarak akıl erdiremiyoruz nasıl birşey olduğuna. İyi bildiğini düşünen, kimi 100bin dolar olur diyen bazısı yasaklanacağını iddia eden kafası karışık kalabalık öyle gürültü yapıyor ki çoğu zaman asıl anlamını da kaçırıyor, Bitcoin’in yerleşik finans sisteminin dışında bir kavram olduğunu unutuyoruz. Ya da Blockchain (blok zinciri) yani Bitcoin’in hayata geçmesini sağlayan dijital altyapı. Ne olduğunu hakkıyla tarif etmeye çalışanlar sayfalarca makale yazmak zorunda kalıyor, çoğunluğun vakti & sabrı yok, okumuyor, okuyan da tam anlamıyor. Kullananlar değerini fark edip zamanla kavrıyor ama onların da anlatmaya mecali yok. Yakın zamana kadar iklim krizini gelip geçici bir şey sanıyorduk, belki bazılarımız hala öyle olduğunu düşünüyor. Ya da elektrifikasyonun, yani elektrik enerjisinin hayatımızdaki yerinin hızla artması sürecinin otomotiv sektörüne özgü bir şey olduğunu düşünüyor, beğenip beğenmediğimizi konuşmaya çalışıyoruz. Pandeminin ne olduğunu, hayatlarımızı nasıl etkilediğini anlamamız için bir yıl gerekti. Olan biten öyle çok boyutlu ki aslında doğal olarak gelişen, bizim etkileyemediğimiz ama bizi büyük oranda etkileyen değişim zincirlerinin içinde olduğumuzu fark edemiyoruz.
Somut kavramları bırakıp soyutlara bakalım: İçinde olduğumuz duygu durumunu tarif eden kelimeler yeterli mi? “Nasılsın” sorusuna kaç farklı gerçek ve samimi olarak duygu halimizi doğru tarif eden yanıtımız var? “Sıkışmış hissediyorum” diyor biri mesela; sıradışı, güzel bir tarif. Duygunun hakkını veriyor. Ama içinde bulunduğumuz bir çok duygu durumunu tarif eden benzer yakınlıkta sözcükler bulamayabiliyoruz: Düşüncelerimi kontrol edemiyorum ben bazen. Aklım bir konudan diğerine atlıyor, konsantre olamıyorum. İlk düşündüğümü unutup bir başka düşünceye atladığım halim mutsuzluk yaratıyor. Bu duygu durumunu kısaca nasıl tarif edeyim? Hadi diyelim tarif ettim ve yukarıdaki gibi arka arkaya yazdığım cümlelerle uzun bir paragrafta anlattım. Karşı tarafta bendeki duygu durumunun aynısının algılanacağına emin olabilir miyim?
Dilimiz mi yetmiyor?
Şöyle bir soru var aklımda: Kullandığımız diller (örn: Türkçe ya da İngilizce) içinde yaşadığımız kompleks dünyayı tarif etmeye yetmiyor olabilir mi? Yani Bitcoin kelimesinin altını doldurmaya çalıştığımızda belki de karşımıza çıkan tanım fazlasıyla kompleks olduğu için aklımız bu içeriği tek seferde algılayamıyor. Dolayısıyla da anlatamıyor. Hayatlarımız, kullandığımız lisanlarda basit bir karşılığı olmayan kavramlarla dolu. Bu ortamda herhangi bir konuyu hakkıyla anlamak için üzerine okumak, konuşmak, düşünmek gerekiyor. Dünya karmaşıklaşırken kullandığımız diller olduğu yerde sayıyor ya da nadiren ve mecbur kalınca eklediği kelimelerle durumu idare etmeye çalışıyor. Biz de şu hataya düşüyoruz: Hayatı, olan biteni ve hatta kendi duygu durumumuzu elimizdeki kelimelerle tarif edebildiğimizi sanıyoruz. Halbuki tarif etmekle tarifin yarattığı algı arasında fark var. Yanlış anlaşılmamak neredeyse mümkün değil.
Diğer taraftan bu durum yeni değil, konuların birbiriyle ilişkilendirilip karmaşıklaştırılması sosyal medyadan önce televizyon/gazete çağında da vardı. Yıllar önce televizyonda şöyle bir altyazı okuduğumu hatırlıyorum: “Saddam’ın yakalanması yüksek riskli varlıklara talebi arttırdı, ABD hazine bonoları düştü!” İnsaf be kardeşim; yüksek riskli varlıklar ne demek, hazine bonosu nasıl bir şey, Irak’ın yenik liderinin yakalanmasının bunlarla ne ilgisi var, bu ilişkiyi sıradan vatandaş nasıl kursun?
Uzun lafın kısası: Hayatlarımıza hakim olan kavramları anlamlı şekilde ifade etmekte zorlandığımızı düşünüyorum. Bunun nedeninin bir kısmı bilgi eksikliği ise önemli bir bölümü de algı sorunu. Bitcoin’i hiç bir finansal sisteme ihtiyaç duymadan kullanabileceğimiz güvenli bir takas aracı olarak görmememizin nedeni çokça konuşulan boyutunun bugünkü borsada alınıp satıldığı fiyatı olması. Algı gerçeklikten farklı. Blok zincirine girmiyorum bile; onun hakkında Bitcoin kadar bile bir fikrimiz yok zira (her karmaşık kavram gibi) popüler değil. Ve bu durumun yarattığı sakıncalar var: Gitgide karmaşıklaşan hayatı ve içinde bulunduğu durumu anlamlayıp tariflemekte zorlanan modern dünya insanı sıkılıyor, daralıyor. Sıkılınca çoğu zaman yaptığı gibi gayret göstermekten vaz geçiyor. Sansasyonel, popüler, fazla kafa yormadan “çerezlik” içerikle gününü geçiriyor. Kitlesel iletişim ve hatta sosyal medyanın kirlenmesinin, zaman zaman nefret söyleminin hakim olmasının nedenlerinden biri bu. Bir konu hakkında hızlıca karar vermek, onu iyi ya da kötü olarak sınıflandırmak istiyoruz.
Aklımızdaki düşünce + içimizdeki duygu ile kullandığımız kelimelerle ifade edebildiğimiz arasında varolduğunu düşündüğüm boşluk nasıl dolar bilemiyorum. Ama şunu biliyorum: Bu durum bir ilerleme engeli. Bu durumun yarattığı boşluğu kolay algılanan popüler ama derinliksiz bilgi/duygu hali dolduruyor. Niceliğin (çokluğun) niteliğin (kalitenin) önüne geçmesini sağlayan bir dinamik. Çok “like” almak için üretilen içeriğin nitelikliden daha öne çıkmasını sağlıyor. Çok reklamı yapılan bir kitabın reklam süresince klasiklerden çok satması gibi bir durum. Sanal gerçeklik bir süre için hakim gerçeklik oluyor. Her tarafa link verilen, “trending” olan herhangi bir iş de olabilir. İyi değilse uzun vadede tutmuyor belki ama kısa vadeli bağlamda ünlü olma gerçekliği sunuyor.
Zaman zaman güzel tabirler de çıkmıyor değil dillerimizde, mesela son tarif ettiğim duruma “Tüketim Toplumu” benzetmesi yapılıyor. Herşeyi bir tüketim objesine çeviren toplumsal davranış biçimi takındığımızı kast ediyor. İnsanı düşündürüyor. Diğer taraftan bu iyi örnekler o kadar az ki popüler kültür kalıcı olanı ezip geçiyor. İnsan (bana göre) tam tarif edemediği düşünce ve duygularının ağırlığı altında ezilip kolayca tüketebildiği basit içeriğe meyil ediyor. Bu kolaylık bizi tembelleştiriyor. Oldu sanıyoruz, ama olmuyor. Sosyal medyada ne dersek diyelim, yastığa başımızı koyduğumuzda aklımızın derinliklerinde ifade edemediklerimizle başbaşa kalıyoruz. Ekonomik açıdan bu bağlamda Bitcoin ve benzeri açılımların önemli ve kalıcı çözümler oluşturacağını düşünüyorum.
Peki sosyal ve kültürel açıdan çözüm nedir? Lisanlarımıza ekleyeceğimiz yeni kelimeler midir? Yoksa üniversal bir lisan mı?
Yalçın Arsan – Mart 2021