Bilgiyi Dizginlemek
Bu ara nereye baksam teknolojinin hayatımızdan götürdükleri anlatılıyor: Kafamızı akıllı telefonumuzdan kaldıramama, sosyalleş(e)meme, yalnızlaşma, aşırı yoğun olma hali ve bundan kaynaklanan ruhsal sorunlar. Doğru; internet odaklı hayat başta samimi ve yüzyüze iletişim olmak üzere bir çok şeyi elimizden aldı. Peki aynı bağlamda verdikleri olmadı mı?
Bugün bu konuda, teknolojinin hayatımızdan aldığı değil verdiği (ya da verebileceklerinden) bahsedeceğim. Yurtdışında son dönemde popüler olmaya başlayan, Türkiye’de henüz konuşulmayan ama belirli bir kitle (özellikle içerik üreticileri) tarafından yoğun olarak kullanılan ‘kişisel bilgi yönetimi’ (ingilizce personal knowledge management — PKM) adı verilen bir kavram var. Bilginin bireysel anlamda yönetimi hakkında yazdığım bu üçüncü yazıda öncelikle sahip olduğumuz bilgiyi etkin şekilde kullanarak üretkenliği arttırmanın yollarından, ikincil olarak da yaratabileceği toplumsal faydalardan bahsedeceğim; özellikle de bugün pek farkında olmadığımız faydalardan.
Öncelikle bilginin kendisinden başlayalım. Farkında olun ya da olmayın, kişisel olarak sahip olduğumuz, o anda sahip olmasak da hızla erişebildiğimiz bilgi büyük, hatta ÇOK BÜYÜK hale geldi. Yani çok şey biliyoruz. Bu durum hem bir avantaj hem de bir zorluk, zira kullanacağımız bilgiyi yakalamak, kaydetmek ve organize etmek büyük emek istiyor.
Yıllar içinde biriktirdiğimiz bilgiyi bir şekilde kaydedip saklamayı başarsak da, onu katma değerli hale getirerek kullanmak kolay değil; toplama ve kaydetme konusundaki iştahınıza bağlı olarak geleneksel yöntemler ve dosyalar (word, pdf, web kısa yolları vs ile) oluşturmakta olduğunuz kişisel arşiviniz zaman içinde öyle büyük bir hale gelebilir ki kendi ağırlığı altında ezilebilir. Yüzler, hatta binlerce dosya, organizasyon için kullandığınız bir o kadar sayıda klasör ve benzeri hiyerarşik ve karmaşık bir yapıyla başbaşa bulabilirsiniz kendinizi. Kullanmak için arşivlediğiniz ama çoğunlukla bir daha kullanmadığımız bilgi zaman içinde faydasız bir yığın haline dönüşebilir, ondan fayda bekleyen bizleri kendisinden soğutabilir.
Aslında bu süreç üretkenlik potansiyelimizin zirve yaptığı dijital çağda yönetilmesinde büyük fayda olan ve hayat boyu öğrenmeyi sevenlerimiz için son derece keyifli olabilecek bir uğraştır. Yeter ki bize uygun yöntemi bulalım.
Edindiğimiz bilginin ilk önemli boyutu bilginin saklanması. Diğer taraftan aynı konunun ikinci ve bana göre daha da önemli bir boyutu daha var: Kişisel olarak sahip olduğumuz bilgiyi kullanma ve paylaşma alışkanlığımız ile bunun daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayabilir, bu yolla toplumsal anlamda fayda yaratmayı da umabiliriz. Filistin’li yazar ve düşünür Edward Said ‘Entelektüel’ adlı kitabında bilgi ve fikir sahibi bireyin topluma yol gösterme, hayatta daha iyiyi aramada çevresini etkileme potansiyeli var diyor. Bilgi kirliliğinin çoğaldığı, olumsuz bilginin dolaşımının iyice arttığı bir ortamda bilgiyi kontrol etmeye, araştırılmış, doğru, objektif olan bilginin, yapıcı fikir ve yaklaşımların yayılması gibi dinamikleri çevremize yardımı dokunabilecek bir araç olarak da görebiliriz. Sosyal medyada öfke ve nefret söyleminin hızla yayıldığı örneklere sık rastlıyoruz. Doğru bilgi ve yapıcı yaklaşım üzerine kurulu bir iyimserlik, sevgi ve hoşgörü söylemi de aynı hızla yayılma ve etki yaratma kapasitesine sahip.
Dijital çağda insan ne okursa ona inanma eğiliminde. Bu eğilim hangi amaçla kullanılırsa o yönde gelişiyor: Paylaşılan bilgi ya da görüş olumlu ve doğru, olumsuz ve yanıltıcı olabiliyor. Sadece iyimserlik ve iyiliğin varolduğu bir ortam hayal etmek gerçekçi değil ama yapıcı bir yaklaşımla olumsuzluğun hakim olmasının önüne geçmek mümkün.
Örnekler & kullanım alanları
Bu anlamda kişisel bilgi yönetiminin, kişisel bir çaba olmaktan daha büyük olduğunu, etki alanının toplumun bütünü olduğunu düşünüyorum. Bu bakış açısı, biraz “herkes kendi evinin önünü temizlese sokaklar tertemiz olur” yaklaşımına benziyor.
Diğer taraftan teknolojinin bugün geldiği seviye açısından konunun teknik kısmının üzerine eğilmenin zamanı; çünkü bilgiyi yönetmek sistemli bir çaba gerektiren bir konu. Amacın zorluğu nedeniyle yılmak da çok kolay. Dijital çağ öncesi bunu başaran yazar, akedemisyen ve sosyal bilimciler olmuş. Örneğin Alman Sosyolog Niklas Luhmann yarattığı Zettelkasten bilgi saklama ve kullanma yöntemi ile 70’in üzerinde kitap, 400’ün üzerinde bilimsel makale yayınlamış . Şimdi, elimizde bu kadar teknoloji varken eldeki bilginin üretkenliği destekleyici şekilde saklanabilmesi ve yeri geldiğinde kullanılabilmesi ile biz sıradan insanların da hayal edilmesi zor görünen bir üretkenlik seviyesine çıkması mümkün.
Birkaç örnek vermek istiyorum: Güncel podcast/vlog/blog yazarları. Bunlar farklı alanlarda örnekleri olan, bilgiyi saklamak ve gerektiğinde kullanmakla ilgili kendilerine güçlü sistemler yaratmış kişiler. Dünyada sayısız örneği olan bu konuda bize yakın olması açısından birkaç yerli örnek vereceğim: Fularsız Entellik (@imTolstoyevski) ve 42 dakika (@gurmant_) isimli podcast’ler. Patreon üzerinde üye olarak ya da Spotify hesabınızla dinleyebileceğiniz bu yayınların her bir bölümü haftalarca süren araştırma, okuma ve izleme ile birikmiş bilginin kolayca anlaşılır boyuta indirgenmiş, yeri geldiğinde yorumlanarak anlatılmış hali.
Çoğumuza daha aşina gelecek bir örnek daha vereyim: Mahfi Eğilmez. Milyonların takip ettiği akademisyen, yazar ve eski kamu çalışanı Eğilmez’in kapsama alanı sadece bu kimlikleri ile sınırlı değil. Çoğu takipçisinin ona hitap etmeyi tercih ettiği adıyla “Mahfi hoca”nın (bana göre) en değerli varlığı, güncel konularla ilgili yaptığı paylaşımlar, sistemli şekilde biriktirip yeri geldiğinde kullandığı teknik bilgisi ve kararlı şekilde oluşturduğu bilgiye dayalı üslubu. @mahfiegilmez Türk sosyal medyasında adeta bir bilgi, gerçeklik, doğruluk ve tarafsızlık örneği.
Amaç & İhtiyaç
Bu bağlamda bilginin kişisel kullanımı açısından şöyle bir soruya geliyoruz: Birey sahip olduğu (ya da kolayca erişebildiği) bilgi ile ne yapmak istiyor? Onu hayal gücüne akıtıp kitap mı yazmak istiyor? İçinden gelen duyguyu da katarak yansıtıp şair mi olmak istiyor? Odaklandığı alanda içerik üreterek bilinirlik elde etmek, hatta bunu kitlelere ulaştırıp (Patreon, Spotify vs aracılığyla) bir gelir elde etmek mi istiyor? Sadece sohbet edip iyi zaman geçirmek, belki birilerine bilgi aktarıp mutlu olmak gibi daha mütevazi bir hedefi mi var? Yoksa karşılıklı etkileşimle sadece sohbet mi arıyor?
Uzun lafın kısası: Bilgisini paylaşmaktaki amacı ve bu amaç için ihtiyacı ne?
Bireyin üretkenliği
Yukarıda saydığım amaçlardan hangisi geçerli olursa olsun, ihtiyaç net: Özgün, yani üreten kişiye ait orjinal içerik, fikir ve yorum üretmek. Nihai amaç bu içerikle tweet, kitap, makale, video ya da podcast üretmek olabilir ama bunlardan herhangi birini yapabilmek için öncelikle (bağlamı evrensel olsa da) mesajı ise size özgün olan içeriği üretmeniz gerekiyor.
İşte kişisel bilgi yönetimi tam burada devreye giriyor: Yıllardır biriktirdiğiniz bilgiyi yorumlamak, gerekiyorsa özetlemek, seçtiğiniz konuya uygun ve anlamlı hale getirmek ve hepsinden önemlisi onları organize ederek kolay erişebileceğiniz bir ortamda barındırmaya ihtiyacınız var: Bilgiyi bulacaksın ki yorumlayıp üzerine yeni bir şeyler yazasın.
Benim deneyimim şu oldu: Kulağa ilk anda basit gelen bu amaç oldukça sistemli bir not yazma / saklama / kategorize etme / gerektiğinde bulma ve doğru bağlamda kullanma çabası gerektiriyor. Zaman içinde binlerce notunuzun biriktiğini görüyorsunuz: Kitap okurken aldığınız notlar, gittiğiniz seminerlerde bir yerlere kaydettikleriniz, bir filmden aklınızda kalanlar ya da tamamen kendi düşündüklerinizden derlediğiniz fikir ve görüşler. Bunları özetlemek ve istediğinizde kolayca erişebildiğiniz bir ortama yerleştirmek küçümsenecek bir çaba değil.
İkinci önemli amaç bu bilgiyi sürdürülebilirliği olan depolama sisteminde barındırmak. Sürdürülebilirlikten kasıt: Bu bilgiye erişim açısından bugünküler kadar yarınlarda değişebilecek ihtiyaçlarınızı da dikkate almanız gerekiyor. Mesela diyelim bir Apple kullanıcısınız ve aldığınız notları Apple Notes uygulamasında tutuyorsunuz. Peki yarınlarda değişen koşullarda buradaki içeriğe kolayca ulaşabilecek misiniz? Farklı işletim sistemine sahip bir bilgisayara geçmeye karar verirseniz notlarınızı pratik bir şekilde oraya aktarabilecek misiniz?
Kullanılabilecek araçlar
Bu amaçlara hizmet etme iddiasında olan çok sayıda dijital araç var: Öncelikle bilgisayarınızdaki standart metin editörleri (word, google documents vs) ya da basit not alma yazılımlarını (notepad, notes vs) kullanabilirsiniz. Ama büyük ihtimalle bir konuda fikrinizi kaydetmek için bir word dosyası açmak uzun vadede pratik olmayacak, notepad vb basit yazılımlar da kullanım kısıtları yüzünden yeterli gelmeyecektir.
Bunun bir ileri aşaması Evernote, Microsoft OneNote gibi daha sofistike not alma çözümleri. Bunlar size belirli notlar ve notların içinde yer aldığı defterler yaratma, notlara etiketler verme ve ileri seviye arama fonksiyonuyla aldığınız notları bulma kabiliyeti verecek. Eğer defterleri yaratmak, gruplamak, notlarınızı ara sıra geri dönüp düzenlemek gibi konularda yeterince hevesliyseniz, bu sistemleri sizi bir süre mutlu edecek şekilde kurgulamanız gayet mümkün; hatta bu araçlarla hayat boyu çalışabilenler de var. Diğer taraftan sürekli okuyor, araştırıyor, notlar alıyorsanız ve eğer zamanla binlerce not, onlarca defter ve hatta onları kategorilere koymak için (kimi duplike olan) yüzlerce etiket oluşturduysanız muhtemelen 2–3 yıl içinde sisteminiz şişmeye başlayacak, aradığınızı bulamamaya, aslında bir yerlere kayıt ettiğinize emin olduğunuz birçok bilgi ve fikre ulaşamamaya başlayacaksınız.
Daha da önemli bir sorunu “bu notları alayım bir başka platforma taşıyayım” dediğinizde yaşayacaksınız: Bu sistemlerin hemen hepsi notları bir şekilde “export” etme (dışa aktarma) mekanizmalarına sahip olsalar da hiç biri basit ve sade bir formatla notlarınızı size vermeyecek, verdiği format pek bir işinize yaramayacak. Yani çoğu aboneliğe bağlı gelir modelleriyle çalışan bu sistemler sizi elinde tutmaya çalışacak. Aboneliğini bir türlü iptal edemeyen Digitürk müşterisi gibi çaresiz hissedeceksiniz(!) Bu konunun, yani yazılımın içinde saklanan bilginin kolay dışarı aktarılamıyor olmasının teknik detayına burada girmeyeceğim ama şuna emin olun: Notlarınızı kendi özel formatıyla kaydeden her yazılım, bu notları taşımak istediğinizde size zorluk çıkaracak. Ve bu sorunun uzun vadeli ve sürdürülebilir tek çözümü notları basit metin dosyaları (ya da muadili olan ‘Markdown’ dosyaları) halinde ve kendi sahip olduğunuz bilgisayarınızın hafızasında saklamak. Amacınız uzun vadeli sürdürülebilirlik ve taşınabilirlik ise bunu yapabilen az sayıda (örneğin Obsidian, Typora, Zettlr vb) yazılımlarından birini tercih edebilirsiniz.
Metin dosyalarını yeterli bulmayanlar ve notlarını daha detaylı olarak saklamak isteyenler ise Notion, Roam Research, Coda ve benzeri ‘veritabanı’ temelli ve dolayısıyla daha sofistike çözümler düşünebilir. Bunlar size saklayacağınız bilginin çeşitliliği açısından daha geniş imkanlar tanıyacak ama bunlar da sizin verinizi bulutta (online) saklayacak, yani erişim için internet bağlantısına ihtiyacınız olacak ve notlarınızı dışarı aktarmak istediğinizde yine (diğerlerine göre daha düşük seviyede olsa da) bazı format sorunlarıyla karşılaşacaksınız.
Yazılımların teknik karşılaştırması bu yazının temel konusu değil ama bu konuda kendi görüşümü kısaca özetleyeyim: Evernote, Microsoft OneNote vb çözümleri birinci seviye olarak değerlendirirsek ve eğer bu seviye zamanla ihtiyacınızı görmemeye başladıysa o zaman ikinci seviyeye çıkıp Notion, Obsidian, Roam-Research vb çözümlere geçmeniz gerekiyor demektir.
Bu seviyeye taşıdığınız bilgi ve notlarınız için de bir seçim yapmanız gerekecek: Bir veritabanı mantığına ihtiyacım var mı yoksa temel ve basit seviye metin dosyaları mı işimi görüyor mu? Daha teknik bir tartışma olan bu konuya bir sonraki yazıda girecek ve kendi deneyimimi paylaşacağım ama merak edenlere kısaca belirteyim: Uzun denemelerden sonra ben notlarımı basit metin dosyalarına taşıdım. Onları organize etmek için de yukarıda da adını andığım ücretsiz bir yazılım olan Obsidian kullanıyorum. Diğer taraftan Obsidian’ın özellikleri sayesinde bu basit formattaki notları birbirleriyle ilişkilendirebiliyor, böylece hiç bir hiyerarşisi (klasör vs yapısı) olmayan ama ilgili notların birbiriyle etkileşim içinde olduğu bir kişisel bilgi yönetimi sistemi kurdum.
Eğitim boyutu
Geldik bu konunun eğitimle ilişkisine; aslında kişisel bir konunun toplumsal açılımına: Bence kişisel bilgisini yönetmeye ve bunu üretken şekilde kullanmaya çalışan her birey içinde bulunduğu topluluklara şu ya da bu şekilde fayda sağlıyor. Kitap da yazıyor olsa, aktif bir Twitter kullanıcısı ya da Podcast üreticisi de olsa eğer nitelikli içerik üretiyorsa birileri onların bilgisinden fayda görüyor, öğreniyor, aydınlanıyor.
Bilgi bombardımanı altında olduğumuz bu günlerde nitelikli bilgiyi katma değersiz, karmaşık, olumsuz bilgiden ayırt etmenin büyük önemi var. Eğitim kavramının yavaş yavaş şekil değiştirdiği, gerekliliğinin sorgulandığı, varolan eğitim düzeninin bir çok açıdan eleştirildiği günler yaşıyoruz. Bu devirde nitelikli bilginin kitlelere yayılmasının yollarından biri yerleşik eğitim sistemi ise diğeri de artık herkesin erişimine açık olan bilginin ehil ellerde özetlenmesi, yorumlanması, geniş erişimi olan ortamlarda yapıcı bir yaklaşımla üzerine konuşularak yayılması.
Eskiden bu rolün tamamen okullar, öğretmenler ve belli bir oranda bilge kişiler üzerine düştüğünü varsayıyorduk. Ama artık hem eğitim sisteminin kısıtları hem de internet ve Sosyal Medya’nın imkanlarıyla bu konuyu tekrar düşünmenin zamanı geldi. Artık herkes bir konunun uzmanı, herkesin bilgiye ve kitlelere erişimi var. Teknoloji çağı, eğitim kavramının yeniden ele alınması açısından büyük nimet ve fırsat.
İşte bu nedenlerle sahip olduğumuz teorik bilgiyi, ona değer katacak şekilde yeni ve özgün içeriğe dönüştürmek mümkün ve anlamlı görünüyor. Bu anlamda Kişisel Bilgi Yönetimi’nin (Türkçe olarak kısaca KBY diyeceğim)toplumsal bir faydası olacağına inanıyorum.
Peki acaba kişisel bilgi yönetimi eğitim sisteminin eksiklerine çare olabilir mi? Uzun yıllardır duyduğumuz bir söylemdi: Okulda ne öğrendim ki?
“Eğitime gerek yok aslında” argümanı gereksiz spekülasyon olur; ama şunu söylemeden de edemiyorum: Eğitim kavramının kitlesel anlamda uygulanması üzerine yepyeni araç ve yaklaşımlara sahip olacağımız bir döneme giriyor olabiliriz.
Niyet
Bu öyle önemli bir açılım olabilir ki eskiden sadece entelektüel kesimin, yani sürekli okuyan ve araştıran, yazan, fikir üreten kesimin tekelinde gibi görünen bilgelik ve aydınlanma, artık herkese açık bir sıfat haline gelebilir.
Büyük konuşmak için henüz çok erken, ama özellikle yukarıda bahsettiğim kişisel bilgi yönetimi hareketinin, toplumun önemli bir kesimine yayılma, yaratacağı etki açısından kitleleri etkileme potansiyeline sahip olduğunu düşünüyorum.
Bu kadar çok yazar, akademisyen, podcast, blog, vlog, birçoğu ücretsiz online eğitim ve tonlarca bilgi varken olumlu mesajın, olumsuzdan daha az ilgi göreceğini düşünmüyorum. Yeter ki kişisel bilgi teknoloji sayesinde sistemli şeklilde biriksin, katma değerli şekilde yorumlansın, evrilsin, çoğalsın, sosyal medya sayesinde yapıcı bir enerji, olumlu mesajlar ve gerçekçi bir yaklaşımla topluluklara ulaşsın.
Sonrası niyete bağlı; sahip olduğumuz bilgiyle ne yapma niyetinde olduğumuza. Şunu anlamanın zamanıdır: Sahip olduğumuz bilgiyi dizginleyemezsek bu değerli varlık vahşi bir at gibi nereye isterse oraya gidecek. Dizginleyebilirsek onunla beraber her gittiğimiz yere bizimle gelerek fayda ve değer yaratacak.
Selam ve sevgilerimle.
Yalçın Arsan / Ocak 2021