Not alma ve Zettelkasten Üzerine

Yapmaya çalıştığımız aslında varolan bilgiyi organize etmek, edinmekte olduğumuz yeni bilgiyi bu sistemin içine, eskisiyle uyumlu ve bağlantılı biçimde dahil etmek, zamanla gelişen bilgi dağarcığımızın yaşayan, dinamik ve kolay erişilebilir bir yapıya sahip olmasını sağlamak.

Not alma ve Zettelkasten Üzerine

“Bu kadar zor olmamalı” cümlesi sık sık geldi aklıma. Oysa sadece ‘not almak’ gibi basit bir süreç üzerinde çalışıyordum. Karşılaştığım bilgiyi not alarak kaydetmek ve gerektiğinde kullanmak için kolay erişilebilir bir yerde saklamak. Ne araçlar kullandım, ne programlar satın aldım, ne yöntemler denedim bir bilseniz…

Yıllar sürdü bu zorlanma hali. Şimdilerde, olaya farklı bir açıdan bakmayı başarabildiğim bugünlerde anlıyorum neden zorlandığımı: Dikkate almam gereken boyut kullandığım araç ve yöntem değil bunların amacıma uygunluğuymuş meğer. Yapmaya çalıştığım şey sahip olduğum bilgiyi organize etmek gibi büyük bir amaç iken bunu not almak gibi küçük bir araç ile organize etmeye çalışıyormuşum.

Amacı küçümsemiş, kullandığım yöntemi de büyütmüşüm gözümde: Not almak, bilgi toplayıp arşivlemek ve bunların oluşturduğu bütünden fayda ummak sadece çözümün küçük bir bölümü, kısa vadede sorunumu çözmekten uzak bir bakış açısıymış meğer.

Not alma araçları çözüm mü?

Hatamı fark etmem zaman aldı çünkü önce (nerede) hata yaptığımı anlayamadım. Onu zaman zaman görür gibi olsam da tam olarak algılayamadım. Bilgi öyle hızlı akıyordu ki onu organize etme çabamın bilgiden önemi hale geldiğini, asıl amacı unutup kullandığım yöntem ve araçların detaylarına takılıp kaldığımı fark edemedim. O kadar yoğundum ki kafamı toplayıp çözmem gereken soruna odaklanamadım. Eksik olan bilginin kendisi sanıp araştırmaya ve toplamaya devam ettim.

Yıllar boyu dağınık ve faydasız şekilde yığılmaya başladı biriktirdiğim bilgi ve kaynaklar o an için işimi gördü belki ama kalıcı ve sağlıklı bir sistemim olmadığı için çoğu kaybolup gitti. Uzun yıllar defterler, dosyalar ve kitap sayfalarının kenarlarında yaşayan notlar halinde yaşayan içerik, zamanla bilgisayarımdaki klasörlerdeki dosyalara, sonra (Evernote, Microsoft One Note, Apple Notes gibi) not alma yazılımlarının içine taşındılar.

Teknolojiyi seven biri olarak her keşfettiğim yeni araç yepyeni bir heyecandı benim için: Evernote ve One Note adeta bir devrim gibiydiler. Defterler yaratıyor, içinde yarattığım notları her türlü içeriği şahane görsellikle hayata geçiriyor, etiketler verebiliyordum. Notların içinde tablolar, ses kayıtları, resimler koymak gibi bir çok imkana sahiptim. Zamanla notlar çoğalıp defter sayısı da arttıkça onları gruplara, grupları da da yine klasörlere koymak zorunda kaldım. “Olsun” dedim kendi kendime, en azında düzenli duruyorlar. Notlarım her cihazımla (farklı bilgisayarlar, telefonlar, tabletler vs ile) senkronize oluyor, hepsinde güncel kalıyor, onlara istediğim zaman ulaşıyorum gibi gözboyamalarla kendimi avuttum.

Uyanış

Zamanla fark ettim ki bu hiyerarşik sistem, yani klasörler, gruplar, kategoriler ve bunların içinde çoğu ‘kopyala yapıştır’dan oluşan notların oluşturduğu ve yukarıdan aşağıya doğru giden katı düzen asıl katma değerli olan bilgiyi yutuyor. Faydalı içerik, klasör ve benzeri masum görünen yapılar içinde adeta derin kuyularla dolu bu karmaşık sistemde kayboluyor, zamanla izleri yok oluyor. Etiket vb kategorizasyon araçları belirli konu başlıklarını aramak için önceleri yardımcı oluyor ve özellikle kısa vadede iş görüyor. Ama zamanla onları da hangi mantıkla verdiğimi hatırlayamıyor, aynı konuda çok sayıda etiket yaratıp bilgiyi duplike etmekten, farklı şekil ve yerlerde saklamaktan kurtulamıyordum.

Daha önemlisi istediğim bilgiye ihtiyacım olduğu an ulaşamıyordum. Bunun olmasına kızıyor, nedenini çözemiyor, çoğu zaman onları saklamak amacıyla belki de bir daha hiç görmemek üzere karmaşık bir hiyerarşik yapının derinliklerine itip bırakmış olduğumu fark edemiyordum.

Yıllar içinde öyle bir noktaya geldim ki notlarıma bakmak dahi istemiyordum. Bir araçtan diğerine atladığım, hepsiyle farklı içerikler yarattığım, içeriğin ne olduğunu tam olarak bilemediğim notlarım, büyük bir kısmını hiç bir zaman kullanmadığım faydasız bir bilgi yığını haline dönüştü. Bir kısmı makale, bir kısmı kopyalanmış metin, büyük bir bölümü web bağlantıları (linkler), küçük bir bölümü ise kendi yorumlarım. Zaman geçip biriktikçe bu yığının faydasızlığı da arttı. Bazı notları ve kaydettiğim içeriği neden / ne zaman kaydettiğimi dahi hatırlamayaz halde buldum kendimi.

Ve en önemlisi herhangi bir konu hakkında yazmam, düşünmem ya da bir içerik üretmem gerektiği zaman kendi notlarımdan değil, o an yeniden yaptığım web aramalarından yani hazreti Google’dan fayda bekler halde buldum kendimi. Kökten bir çözüm ihtiyacım olduğunu fark ettiğim an bu oldu.

Sahip olmadığım bir çözüm.

Notlarıyla sorun yaşayan sadece ben miyim?

Önceleri bu konuda benden başka aynı sorunları yaşayan olup olmadığını merak etmedim; sahip olduğum bilgiyi verimli kullanamamayı kendi beceriksizliğime verdim. Ama zamanla yalnız olmadığımı fark ettim. Benzer sıkıntılar ifade eden, çözüm arayan ve hatta üreten birileri olduğunu anladım.

Bu konu üzerinde çalışanlar içinde özellikle yeni nesilden gelenler konuya bir isim vermişler: Kişisel bilgi yönetimi (Personal Knowledge Management — kısaca #PKM). Bu amaçla kullanılan yöntem ve yazılımlar hakkında okuyan, araştıran, yazan ve hatta video blog hazırlayan çok sayıda kişi var. Bunları keşfedince zaman içinde bunları okumaya, kiminin önerilerini kendimce hayata geçirmeye başladım.

İlginçtir, farkettim ki bu kavram, yani bilgiyi etkili şekilde kullanmak için organize etme gayreti yıllar önce okuduğum bir kitapta aynen bugün üzerine konuşacağıma yakın bir kapsamla geçiyor. Robert Pirsig’in 1991 yılında yayınladığı ikinci ve son romanı Lila’da, her iki kitabının da kahramanı olan Phaedrus yukarıda tarif ettiğime benzer bir sorun yaşıyor ve çözmek için uğraşıyor. Bu çaba onun için bir ölüm kalım meselesi haline dönüşecek kadar önemli. Bir konuda rastladığı ve saklamak istediği bilgiyi belirli kategorilere dahil ediyor. Bu kategoriler sayesinde bir sonraki adımda o bilgi ile ne yapacağına karar vermeye ve onları basit bir yöntemle saklayıp sonra kolayca erişebilmeye çalışıyor. Phaedrus’un bu anlamda giriştiği çaba hayatının merkezinde yer alıyor ve entellektüel anlamda üretiminin hemen hemen tamamını oluşturuyor: Yarattığı kavram, teori ve düşüncelerin tamamı burada gelişiyor.

Zettelkasten

Geçmişe dair benzer bir örnek de Alman sosyolog Niklas Luhmann. Aynı zamanda sosyal bilimler felsefecisi ve sistem teorisi alanında fikir üreten bir düşünür olan Luhman 20yy’ın önemli teorisyenlerinden biri olarak anılıyor. 70'den fazla kitap 400 akademik makale ile bilinen en çok kitap ve makale yazan akademisyen yazar olan Niklas Luhmann da benzer bir yöntem geliştiriyor ve adına da Zettelkasten diyor.

Zettelkasten “not kutusu” demek. Not alma pratiğini akademik olarak yaptığı üretimin temeli olarak tanımlayan Luhman not alma ile ilgili şöyle bir sistem öneriyor:

Öncelikle üç tür not yaratıyor:
1. Geçici (kalıcı hale gelince atılacak)
2. Kaynak (kısa, kaynağa referans veren — bibliografik)
3. Kalıcı notlar — bunlar saklanacak ve içerik üretmek için kullanılacak.

Notları şöyle oluşturup saklıyor
İki bilgi kutusu var: Referans (kaynakça/bibliografik) kutu ve Ana Bilgi Kutusu
— Notlarını bu bilgi kutularına ve ilişkili olanları birbiri ardına koyarak yerleştiriyor
— Projeler için ayrı bir klasör yapıyor (proje sonuçlanınca arşive kalıcı olarak yerleştiriyor)
— Notların sabit bir format ve şekli var (tarih, index numarası, içerik sırasıyla gidiyor)
— Sabit bir süreçten geçerek: Önce geçici, sonra kalıcı (kaynaklar ikinci gruba giderek vs) — notun bu aşamalı süreçten geçmesinin kullanıcıyı rahatlattığını düşünüyor.
— Notların “atomik” yapıda olmalarına gayret ediyor. Yani bir not sadace bir fikri anlatıyor. Bu nedenle kısa küçük not kağıtları kullanıyor.
— Notlar yeri geldiğinde başka notlara (ilk aşamada yarattığı index kodları yardımıyla) referanslar içeriyor; yani bir notu okurken aynı bağlamda değerlendirilebilecek diğer notlara da referanslar görüp onları da dikkate alabiliyorsunuz.

Niklas Luhmann’ın notlarından örnekler

Luhmann Zettelkasten metoduyla kendine dış (ikinci) bir beyin yarattığını ve hatta bu ikinci beyin ile sürekli bir iletişim halinde olduğunu anlatıyor. Doğal olarak kitap ve makalelerini yazarken de bu kişisel kütüphanesinden faydalanıyor. Yazdıkları, zaman içinde kurup geliştirdiği Zettelkasten’den, diğer deyişle ‘bilgi kutusundan’ gelen parçaların biraraya gelmesinden oluşuyor.

Yani Luhmann kitap ya da makale yazarken sadece daha önce aldığı notları birleştiriyor.

Dijital çağda not almak

Yazının başında dijital araçlarla not alma deneyimimin uzun vadede beni nasıl yarı yolda bıraktığını anlattım. İkinci kısımda ise tarihte bu konuyu, hem de henüz bilgisayar kullanımı yaygın değilken çözmeyi başaran iki örnekten bahsettim.

Geldik kritik soruya: Bugün bu sorunu nasıl halledeceğiz?

Bu sorunun yanıtı herkes için farklı: Kimilerimiz Evernote / One Note ile idare etmeye devam edecek. Bazılarımız ise daha da basit sistemler olan Apple Notes, Google Keep, hatta Notepad vs ile işini görecek. Aslında ihtiyacı karşıladığı sürece her iki yaklaşımda da hiç bir sorun yok. Bu kişisel bir konu ve herkesin ihtiyacı farklı. Hatta özellikle Apple Notes ve Google Keep gibi büyük iddia taşımayan çözümleri ben de destekliyor ve kullanıyorum: Bu ikinci grup, yani basit ve mütevazi sistemler not alma kavramını tam adının ifade ettiği şekilde, anlık bir bilgiyi/fikri kayıt altına alma amacını hayata geçiren amacına uygun çözümler.

Diğer taraftan Evernote ve benzeri olan yani tüm bilgilerinizi organize etme ve arşivini oluşturma iddiasıyla ortaya çıkan yazılımların uzun vadede faydadan çok zarar getirdiğini, kullanıcısını katma değeri az ve çoğu zaman aslında ihtiyacı karşılamayan bir bilgi yığını oluşturmaya teşvik ettiğini düşünüyorum.

Niklas Luhmann, Robert Pirsig gibi dehalar sorunu analog yöntemler ile çözmeyi başarmışlar. Onlar kadar akıllı olmayabiliriz ama biz de dijital çağın bize sunduğu teknolojiye sahibiz. Yanıtlamamız gereken soru şu: Bu imkanı kullanacak mıyız?

Bağlantılı not çağına girdik mi?

İşte tam bu noktada Luhmann ya da Pirsig gibi dehalar seviyesinde zeki olmadan da kişisel bilgi arşivini faydakllı hale getirme gayreti içinde olan birey için hayat kurtaracağını düşündüğüm bir kavramdan bahsetmek istiyorum: Bağlantılı notlar.

Luhmann’dan bahsederken notlarının birbirine referans verdiğini yani aslında bir nevi bağlantı içerdiğini anlatmıştım. Bana göre burada kritik bir noktaya geliyoruz: Hangi bilginin hangisi ile ilişkili olduğunu belirten bir sisteme sahip olursak o zaman notlarımız birbirinden kopuk bilgi kümeleri olmaktan çıkıp anlaşılır olacak kadar küçük ama birinden diğerine atlayabildiğimiz için kapsamlı bir yapıya dönüşebilir.

Bunun adında “bağlantılı notlar” diyebiliriz. Dijital anlamda birbiri ile ilişkilendirilmiş olan, bir nottan kolaylıkla ilişkili olanlarına atlayabileceğiniz, yoksa o an yaratbileceğiniz, sonra istediğiniz an geri dönüp üzerinde çalışmaya devam edebileceğiniz esnek, basit bir sistem. Dijital olması nedeniyle elle yazıp endekslemek zorunda olmadığımız bir bağlantı kurma imkanı.

Aslında bu yeni bir kavram değil ve internet kültüründe bir adı var: Wiki. En önemli örneği Wikipedia olan Wiki’ler genel olarak büyük ve çevrimiçi (online) bilgi kütüphaneleri yaratmak için kullanılıyor. Bunun toplumsal bir kütüphane oluşturmak gibi makro bir bağlamdan çıkıp kişisel bilgi yönetimi gibi mikro bir ölçeğe indirgenmesi ise yeni bir yaklaşım. Bu konu üzerinde özellikle de dijital çözümleri bağlamında araştırılıyor ve yazılıp çiziliyor olması halinin sadece birkaç yıllık bir geçmişi var.

Not değil bilgi

Amacımı küçümsemişim dedim ya biraz önce, kısa bir an için oraya dönmek istiyorum. Şimdi anlıyorum ki konuyu not almak olarak tarif edip kapsamı sahip olduğum tüm bilgiyi organize etmeye zorlayınca ipler kopmuş bende. Bilgiyi faydalı olacak şekilde organize etmek küçümsenecek bir maç değil. Tek başına not alma pratiği ile çözülecek bir sorun da değil.

Ama doğru bir not alma sistemi ile temeli atılabilecek bir çözümler bütünü bu sorunun ilk ve en önemli adımı. Bunun için asıl varmak istediğimiz noktanın her konuda alınmış notlar olmadığının, büyük bir hevesle peşinde olduğumuz şeyin ne olduğunun farkına varmamız gerekiyor: Bilgi.

Yapmaya çalıştığımız aslında varolan bilgiyi organize etmek, edinmekte olduğumuz yeni bilgiyi bu sistemin içine, eskisiyle uyumlu ve bağlantılı biçimde dahil etmek, zamanla gelişen bilgi dağarcığımızın yaşayan, dinamik ve kolay erişilebilir bir yapıya sahip olmasını sağlamak.

Kısa adıyla bir kişisel bilgi yönetimi sistemi kurmak.

Her tür bilginin bolluğu, birçok durumda karmaşasının olumlu / olumsuz her türlüsünü yaşadığımız çağımız için anlamlı bir amaç.

Bu amaçla uzun yıllar önce yola çıkan, düşen, kalkan, zorlanan hatta bir ara tamamen vazgeçme noktasına kadar gelen biri olarak bu konuda daha söyleyecek çok şeyim var. Bu yazıda kişisel bilgi yönetimi gayretimden, bu süreçte öğrendiklerimden, yakın geçmişte bu sorunun vizyoner felesefeci, yazar ve akademisyenler tarafından nasıl çözülmeye çalışıldığından ve biraz da günümüz teknolojisi ile neler yapılabileceğinin ipuçlarından bahsetmeye çalıştım.

Bir sonraki yazıda bıraktığım yerden devam etmeye yani entelektüel anlamda üretken olmaya çalışan bireyin elindeki bilgiyi daha iyi kullanabilmek için bugünün imkanlarıyla neler yapabileceği noktasından devam edeceğim. İpucu vermek gerekirse bağlantılı notlardan oluşan bir kişisel bilgi kütüphanesi oluşturmak için kullanabileceğimiz araçlardan ve not alma kavramını biraz daha genişleterek onu not yazmak haline getirme yaklaşımından bahsedeceğim.

Sevgi ve saygılarımla.

Yalçın Arsan / 20 Aralık 2020

Bu yazı dizisinin ilk bölümü: http://yalcinarsan.com/blog/2020/09/28/notlarinin-icinde-kaybolan-adam/

--- Yalçın Arsan'ın şahsi web sitesi, tüm hakları saklıdır © 2002 - 2024 --- Kurumsal web sitesi Arsan Danışmanlık