Deja Vu...
Hepsinin ana fikri aynı: O günlerde yıllık 400,000 adetler civarında dolaşan Türkiye araç pazarı çok yakında büyük bir patlama yapıp 1,000,000 adetlik iç pazarı yakalayacak!
Ortaklık gerçekleşiyor ama takip eden dört yıl boyunca patlama filan olmuyor: Pazar bir iniyor, bir çıkıyor, en iyi yılı olan 2000ʼde 600,000 adedin biraz üzerine çıkıyor ama 2001 krizi ve Gölcük depremi sonrası yıllık 200,000ʼlerin altına düşüyor. Patlama olmuyor, tam tersi kriz ve sonrası durgunluk yaşanıyor.
2003 yılından sonra Türkiyeʼyi etkisi altına alan kriz yavaş da olsa etkisini yitiriyor, toplam araç pazarı yine 400,000ʻlerin üzerine tırmanıyor ve benzer büyüme tahminleri tekrar yapılıyor. Tartışmalar sıcak, tahminler iyimser: Türkiye otomotiv pazarının bir patlama yapmak üzere olduğu konuşuluyor, yine yılda bir milyon araç satışını ne zaman geçeceğiz sorusunun yanıtı aranıyor. Pazarımız yükseliyor, hatta 2005 yılında 750,000ʼin üzerine çıkıyor ama sonra tekrar düşüşe geçiyor. Sonuç: beklenen yine olmuyor, iç pazar 1 milyon araç eşiğinden çok uzaklarda seyrediyor.
Benzer bir senaryo bugün de konuşuluyor; o gün yapılan sunumun içeriğinden anladım ki aynı sorunun yanıtını 2008ʻde geçirdiğimiz ve bize de yansıyan global krizin ardından bugün de arıyoruz. Pazarımız o meşhur adete ne zaman ulaşacak?
Bir milyon adet satış eşiğinin konuşulduğu ilk ciddi analiz olan 1996ʼdan bugüne kadar geçen 14 yıl, 3 kriz ve onlarca analist raporundan sonra, 10 Aralık 2010 tarihinde bu kez sektör yöneticilerinin biraraya geldiği bir toplantıda, son derece iyi hazırlanmış bir sunumla bir kez daha yılda 1 milyona doğru emin adımlarla ilerlediğimiz iddia edilince el kaldırıp söylemeden edemedim: “Biz bu filmi görmüştük…”
Satışlar Nasıl/Neden Patlar?
Yanlış anlaşmaya yer vermemek için baştan belirtmeliyim: Otomotiv pazarımızın yakın gelecekte büyümeye devam edeceği ve (er ya da geç) bir milyon sınırına dayanacağı görüşüne katılıyorum. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta bu tip tahminleri yaparken kullanılan mantık.
Bugüne kadar yapılan ve “çok yakında satışlar patlıyor!” mesajını içeren analizlerin hepsinin ortak bir noktası var: Türkiyeʼde kişi başına düşen milli gelire ve araç sahipliği oranına bakılarak çıkarımlar yapılıyor. Kişi başına düşen milli gelirin artması refahın artması, yani insanların zenginleşmesi anlamına geliyor.
Sebep – Sonuç İlişkisi
Bu tür analizlerin zayıf tarafı verilerle gerçekleşmeler arasında doğrudan sebep – sonuç ilişkisi kurmaya çalışmaları. Ancak bu çıkarımlar, özellikle de sosyal bilimler açısından, ancak koşulları durağanlaşmış ortamlarda gerçekçi olabiliyor. Türkiyeʼnin otomotiv sektöründeki son yıllarına bakacak olursak durumun böyle olduğunu olduğunu söylemek zor. Pazarımız bir yıl %60 büyüyor, ertesi yıl %70ʼe yakın küçülüyor, iki yıl sonra %123 büyüyor. Koşullarımız stabil değil, temel büyüklüklerimiz geleneksel yöntemler kullanılarak öngörülemiyor. Eldeki veriler, geleceği tahmin etmek için kullanılamıyor.
Bu durumda soru şu: Büyüme geliyor mu, gelmiyor mu?
Geliyor. Ama sunum ve analizlerde bahsedilen nedenlerden dolayı değil. Türkiye pazarı, her lokal pazar gibi, kendi dinamiklerine sahip. Pazar tüm unsurlarıyla beraber doğal gelişimine paralel olarak ilerliyor. Üreticisi, dağıtıcısı, ihracatçısı, bayileri, yan sanayisi, ihtisas basını ve sivil toplum kuruluşlarıyla yavaş yavaş şekillenen sektörümüz kısa vadede çok hızlı çıkış ve inişler yaşıyor gibi görünse de aslında küçük ama emin adımlarla büyüyor. Bunu görmek için kısa vadeden uzaklaşıp orta/uzun vadeli geçmişimize bir bakmak yeterli:
Tablodan kolayca yorumlayabileceğimiz gibi büyüme kavramı bizim pazarımız için yeni birşey değil. 2000, 2003, 2004 ve 2010 yıllarındaki zıplamalara bakılacak olursa büyüme potansiyelimiz hep vardı. 1997 yılından bu yana pazar hareketleri sert iniş ve çıkışlara rağmen uzun vadede yukarı doğru giden bir ortalama çizgi gösteriyor. Bu durum Türkiyeʼnin son on yılın ekonomik gelişmeleri ile de tutarlı: Kimi zaman hızla krize sürüklenen, ama aynı hızla toparlanan ekonomimiz anlık yaşanan hareketlere rağmen ortalamalara bakıldığında küçük adımlarla ama sürekli şekilde büyümeye devam ediyor.
Yukarıdaki tabloda yakalanan büyüme ortalaması ile 2020ʼden hemen önce bir milyon adede ulaşmak mümkün görünüyor ancak bu adede ne zaman ulaşırız sorusunun yanıtı çok da önemli değil aslında; Önemli olan pazarımızı açıklamak için dışsal etkileri bir kenara bırakıp kendi dinamiklerimize odaklanmak.
Türkiye pazarının gelişimini açıklayacak çok sayıda unsur var: Vergi sistemimiz, kredi maliyetlerimiz, üreticilerimizin ihracat yetkinlikleri, bunun iç pazara etkisi, distribütörlerimizin ticari güçleri ve Türkiyeʼdeki yapılanma stratejileri, fiziksel olarak yol koşullarımız, devletin gelecekteki (örneğin alternatif enerjilerle ilgili) yaklaşımları, bayi karlılıkları ve bunu etkileyen unsurlar vs vs. Listeyi uzatmak mümkün.
Pazarımızı açıklayan dinamikler bunlar olmalı, Polonya ya da Bulgaristanʼdaki araç sahipliği oranı değil.
Sevgi ve saygılarımla
Yalçın Arsan
Yazının aylık satış tablolarını da içeren PDF versiyonu için: Otomotiv Karnesi Kasim 2010