İlk Uluslararası Otomotiv Markamız: Burcu Çetinkaya
Otosan Anadolʼu uluslararası bir marka yapamadı. Devrim kalıcı bir marka olacak kadar dahi yaşayamadı, yaşatılmadı. Ulusal sektörümüzün diğer büyükleri Tofaş (bugünkü adıyla Fiat) ve Oyak-Renault da özgün bir Türk otomotiv markası yaratamadılar. Ama bugünlerde gencecik bir Türk, koskoca kurumsal yapıların yıllardır yapamadığını yapmak ve ilk uluslararası Türk Otomotiv markası olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.Burcuʼya ilk defa 2005 yılı Temmuz ayında Yeşil Bursa Rallisiʼnin özel etaplarından birini izlerken rastladım. Kilometrelerce yol gidilerek ulaşılabilen ücra bir etabın ağaçlar altındaki bir seyirci noktasına varabilmiş birkaç azimli seyirciden biriydi. Elinde hiç bir ekipmanı olmamasından basın ya da fotoğrafçı olmadığı anlaşılıyordu, belli ki sadece izlemek için gelmişti. En çok Serkan Yazıcı geçerken heyecanlandı, hatta yerinden zıpladı!..
Aradan kısa bir süre geçti, ismini bir VW Polo Cup kayıt listesinde rastladım. Aynı yıl bu kez Fiat Palio ile yine bir rallinin start listesinde dikkatimi çekti. Takip eden aylarda bu isme sık sık rastlamaya, bir süre sonra da artık kanıksamaya başladık: Çoğu zaman hangi otomobili bulursa onunla start noktasında, zaman zaman reklam filmlerinde, kimi zaman elinde bir mikrofon ve yüzünde kocaman gülümsemesiyle yarışçılara soru sorarken, nadiren de seyirci olarak gördük Burcuʼyu.
O tarihten sonra küçük ama derin motorsporları dünyamızın bir parçası haline gelen Burcu Çetinkaya artık kalıcı olarak hayatımızdaydı.
Sabır ve kararlılık
Burcu Çetinkayaʼnın hikayesi uzun ve bu yazının konusu değil, bugün yarattığı markadan bahsedeceğiz, ama 2005ʻten bu yana yaşadığı süreci tanımlamak gerekirse kelimenin tam anlamıyla bir sabır ve kararlılık öyküsü. Türkiyeʼnin en eski otomotivcilerinden olan (benim şahit olduğum kadarıyla) Genoto ve Doğuş Otomotivʼde yönetici, takip eden yıllarda İlçe Otomotiv ile bir girişimci olarak bu sektörde uzun yıllar varolan İlhan Çetinkayaʼnın kızı olan Burcuʼnun, sanılanın aksine ailesinden hemen hiç finansal destek almadığını sanıyorum. Hatta tam tersi, Türkiyeʼde motorsporlarının spordan, sporun da meslekten sayılmadığını düşünecek olursak Burcu ailesine karşı bu sporu neden yaptığını açıklayabilmek konusunda özellikle de ilk yıllarında oldukça zorlanmış olmalı.
Ancak her başarılı marka gibi zaman içinde yaptığı yatırımın karşılığını almaya, engelleri birer birer aşmaya ve örneklerinden yavaş yavaş ayrışmaya başladı. Marka dediğimiz kavram da bu değil mi zaten: Bir yolunu bulup benzerlerinden farklılaşmak, markalaşmanın en basit tanımı değil mi?
Burcu 2005ʻteki başlangıçtan sonra yoluna düşe kalka ama hiç vazgeçmeden devam etti: Uzunca bir süre Castrol Fiesta tek marka ralli kupasının hem lokal hem de uluslararası şampiyonalarında ve Türkiye Ralli Şampiyonasıʼnda yarışan genç sürücü önce bir çok defa bayanlar klasmanında, 2008 yılında ise tüm rakiplerinin arasından sıyrılarak bu kupanın genel klasmanında birinci olmayı başardı. Kendi imkanlarıyla bir çok yurtdışı yarışa da giren Burcu aynı yıl Ford dünya ralli takımının da dikkatini çekti ama o yıl başlayan kriz bu konuda bir açılım yapmasını engelledi. 3 yıllık beraberliğinin sonunda Castrol – Ford ekibinden ayrılan Burcu 2010 yılında uzun zamandır
Otomotiv Karnesi – Nisan 2010 – © Yalçın Arsan
beklediği adımı attı: Peugeot Türkiye adı altında kurulan yeni bir ekip Burcuʼnun etrafına inşa ettiği bir iletişim kampanyası ile, yanına da THY, Red Bull ve Başbakanlık Tanıtma Fonuʼnu da alarak WRCʼden (Dünya Ralli Şampiyonasıʼndan) sonra en büyük uluslararası ralli organizasyonu sayılan IRC (Kıtalararası Ralli Şampiyonasıʼnda) yarışacak bir paket oluşturdu.
At binenin, kılıç kuşananın
Atasözlerine referans vermeyi sevmem ama bu durum tam yukarıdaki atasözüne uyuyor. Genç bir insan sadece kendi kaynaklarını kullanarak holding seviyesinde büyüklüğe ve sınırsız kaynağa sahip kurumların yapamadığını yapabiliyorsa at gerçekten binenin, kılıç da gerçekten kuşananın demektir. Yapan yapıyor.
Bu noktada kurumsal olarak bu tür başarılar kazanmanın, kişisel olarak elde edilen başarılara oranla daha karmaşık ve zor olduğu ve dolayısıyla da karşılaştırma yapılamayacağı iddia edilebilir. Doğrudur: Kurumsal başarılar bireylerin iradelerinden çok daha fazlasını gerektiren karmaşık ve biraraya getirmesi daha zor bir çaba gerektirir.
Ancak diğer taraftan bireyin yapabildiğini yapamayan kurumların yetkinlikleri ve kalıcılıkları sorgulanmalıdır. Kim bilir, belki de bu yetkinlikler bizim kurumlarımızda geliştirilemediği için Devrimʼi sahiplenememiş, Anadolʼu yaşatamamışızdır?
Belki de bu nedenlerle Tofaşʼın adı bir anlamda kendine özgün markası artık yok, yerine Fiat var. Belki de bu yüzden tasarımcı ve girişimci Murat Günak yurtdışında yaşıyor ve elektrikli otomobil projesini orada hayata geçirmeye çalışıyor: Markası (ismi ve yetkinlikleri) Türkiyeʼde pek anlamlı değil ama yurtdışında ona birçok imkan sağlıyor.
İlk Global Otomotiv Markamız Hayırlı olsun!..
Otomotiv sektörümüz için yapılmış en önemli filmlerden biri olan Devrim Arabalarıʼnda dikkat çeken bir diyalog vardı: Ekip canını dişine takmış Devrimʼi Cumhuriyet Bayramıʼna yetiştirmeye çalışırken ekipteki tecrübeli üeyelerden biri şu cümleyi kurdu: “Türkiyeʼde hiçbir başarı cezasız kalmaz!..”
Elbette Burcuʼnun yaptığını küçümseyen, beğenmeyenler olacaktır. Ama bu durum yapılmış olanı değiştirmeyecek, lokal sınırları aşıp uluslararası alana taşarak kazanılmış olanı gölgeleyemeyecektir. Bu açılardan bakıldığında belki de Burcuʼnun en önemli farkı, yaptığı işi Türkiye sınırlarının dışına taşımayı başarmış olması olabilir.
Önemseyin ya da önemsemeyin: Bu hızla giderse Burcu Çetinkaya en geç iki yıl içinde bir dünya yıldızı, daha önemlisi bir dünya markası haline gelecektir. Kendi kimliğini sadece kendi gayreti, sabrı ve kararlılılığı ile yaratmış, çok çalışmış, kendine inanmış ve basamakları adım adım tırmanmış bir girişimcidir.
Burcu sadece bir sporcu değil, aynı zamanda önce yetkinliklerini geliştirmiş, sonra da amaçlarına uygun iş ilişkileri oluşturmuş bir girişimcidir. İsminin çevresinde oluşturduğu markaya yatırım yapmış bir yöneticidir. Adımlarını dikkatle atmış, özel hayatını oluşturduğu markaya hizmet edecek şekilde yaşamış ve bu yolla da geleceğini kurgulamış bir iş kadınıdır. Bundan sonra elde edeceği her sportif ya da ekonomik başarı ismini güçlendirecek, atacağı her adım (bundan öncekilerle tutarlı olmak şartıyla) markasını büyütecektir.
Burcu ve onun gibilerin yaptıklarını önemsemek, onları takip etmek ve yeri geldiğinde desteklemek Türk sanayisinin bir borcudur. Çünkü bu insanlar nice devin yapamadığını yapmakta olan, global anlamda kendine kalıcı bir edinme yolunda bireysel birer markadır. Geleceğin en güçlü markalarını bu genç ve kurumsal yapıların dışında yaşayan bireylerin yaratacakları açıkça ortada: Google, Facebook, Twitter gibi fikirlerin dünyanın en büyük şirketlerine dönüştüğü bir ortamda benzer örneklerin sanayi alanında da yaşanmaya başlaması sadece zaman meselesidir.
Otomotiv sektörü yöneticilerinin Burcuʼyu iyi izlemelerini öneririm: Neyin imkanlı olduğunun canlı simülasyonunu izlemek sık karşılaşılabilecek bir durum değil. İnsandan marka olur mu demeyin ve izlemeye devam edin. İlk global otomotiv markamız Burcu Çetinkaya sektörümüze hayırlı olsun.
Bireysel markaların devrine hoş geldiniz.
Sevgi ve saygılarımla
Yazının satış tabloları da içeren pdf versiyonu için lütfen tıklayın.
ÖNEMLİ NOT: Bu yazıyı yazdıktan bir yıl kadar sonra Burcu çok hızlı bir yol değiştirdi ve benim öngöremediğim bir yönde hayatına devam etmeye karar verdi. Gelinen noktada işisel açıdan hala bir marka olmaya devam etse de otomotiv sektörü için aynı durumun geçerli olduğunu söylemek zor. Yine de zamanında böyle bir adım atabilmiş bir birey olarak örnek bir hikaye olarak benim hafızamda yer etti.