Hibrid kullanmanın dayanılmaz hafifliği...
En son söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Var. Toyota Türkiyeʼnin bana sağladığı üçüncü jenerasyon Prius test aracı bana göre her otomobilseverin kullanması ve yarattığı duyguyu tecrübe etmesi gereken bir araç. Yarattığı duygu kavramı üzerinde daha sonra duracağım -işin bu yönü biraz göreceli- ancak Toyota Prius otomobil teknolojisi açısından son derece ileri bir yöntem kullanıyor: İki ayrı motoru bir arada çalıştırıyor. Araç, klasik otomobil tanımları ve geleneksel beklentiler açısından herkesin damak tadına uymamayabilir. Özellikle yeni nesil turbo-dizel araçların sahip olduğu yüksek tork seviyesine sahip olmadığı için bazı koşullarda sadece güç arayan kullanıcıları tatmin etmeyebilir. Ancak kullandığım Toyota Priusʼun o kadar enteresan kaliteleri var ki bu alanda bir eksiği olduğunu hissetmek için gerçekten de çok detaycı olmanız gerekiyor.
Nedir Hibrid?
2008 yılı Mayıs sayısında bu sayfalarda yayınlanan yazımızda GMʼin 1990ʼlı yılların başında kısa bir süre devreye aldığı EV-1 isimli elektrikle çalışan aracının hikayesinden bahsetmiş ve bu projenin neden rafa kaldırıldığını tartışmıştık. Aslında zamanına göre oldukça ileri bir araç olan EV-1ʼin (politik olarak petrol endüstrisinin çıkarlarına ters düşmesini saymazsak) en büyük sorunu sadece elektrikli bir motora sahip olmasıydı. Ortalama bir buçuk ton ağırlığında bir aracı hareket ettirmek için gereken minimum 100 KWʼlık enerjiyi saklayacak bataryaların hacmi çok büyük, boşalma hızı çok yüksek, şarj süresi de çok uzundu. Aradan geçen 20 yıllık süre ve batarya teknolojisinde devrim sayılabilecek lityum iyon esaslı pillere geçilmesine rağmen elektrik enerjisini saklamak ve bataryaları şarj etmekle ilgili sorunlar çözülemedi. En yeni piller bile bir otomobili makul hızlara çıkarmak için çok hızlı boşalıyor, boşaldıktan sonra da çok yavaş şarj oluyor.
İşte bu noktada hibrid aracın mantığı devreye giriyor: Hibrid araçlarda hem elektrikli hem de benzinli bir motor bulunduğu için bu iki güç kaynağını farklı şekillerde kullanma imkanı doğuyor. Bugün için kullanılan üç ayrı hibrid motor var: Seri, paralel ve hem seri hem paralel çalışabilen hibrid motorlar.
Seri hibrid araçlarda araç sadece elektrik motorunun ürettiği güç ile hareket ediyor, benzinli motor ise bu elektrik motorunu şarj etmek için kullanılıyor. Paralel tip hibrid sistemlerde elektrik motoru içten yanmalı motora destek olacak şekilde çalışıyor ve araç sürekli olarak hem elektrik motoru hem de benzinli motoru (değişen koşullara göre sağladığı farklı güç oranlarıyla) çalışıyor.
Toyota Priusʼdaki sistem ise hem seri hem de paralel sistemleri birleştirerek her iki sistemin avantajlarından faydalanmaya çalışıyor. Prius “Hybrid Energy Drive” ismi verdiği bu sistemi ile zaman zaman sadece elektrik motorunu kullanıyor, kimi zaman benzinli motoru da devreye alıyor kimi zaman ise her ikisini de kullanıyor. Bu sistemin paralel düzenden en önemli farkı tek başına seri sistem gibi (sadece elektrik motorunu kullanarak) çalışabilmesi.
Önemli bir nokta da frenaj anlarında gizli: Araç frene basıldığı zaman oluşan enerjiyi kullanarak sürekli olarak elektrik bataryasını şarj ediyor. Aynı şey araç yokuş aşağı kendi ağırlığı ile sürüklenirken de geçerli; bu durumda eğer aracın şanzımanını “B” konumuna getirdiyseniz motor kompresyonla yokuş aşağı inerken elektrik pilini şarj ediyor.
Priusʼu kullanırken sürekli bir şeyler oluyor; bir motor duruyor diğeri çalışıyor, sonra ilk duran bir daha çalışıyor, bazen hepsi beraber çalışıyor. İşin ilginç tarafı aracın elektronik ekranında son derece iyi hazırlanmış göstergeler sayesinde hangi motorun ne zaman ve ne kadar çalıştığını görebiliyorsunuz.
Bunu görebiliyor olmanın verdiği duyguyu tarif etmek zor: İnsan kendini hangi motorun çalışıp hangisinin durduğundan sorumlu hissediyor! Sanki mecburi bir tasarruf baskısı altındasınız ve sizin göstergeleri izlediğiniz gibi sanki birileri de sizi izliyor. Sık sık kendinizi gaza ya da frene basarken bu hareketinizin hangi sonucu yaratacağını tahmin etmeye çalışırken buluyorsunuz!..
Zamanla alıştığınız bu baskı yavaş yavaş yerini ilginç bir farkındalık ve kontrol duygusuna bırakıyor. Yaptığınız her hareketin (tüketim ve buna bağlı olarak çevreye saldığınız atıklar açısından) sonucunu görmek, bugüne kadar tatmadığınız bir otomobil kullanma tecrübesi getiriyor; bu tecrübeyi nasıl adlandıracağımı bilemiyorum, sanırım buna “sorumlu kullanıcı hali” diyeceğim…
Maliyet ve donanım
Toyota Türkiye ekibi donanım açısından aracı olabildiğince yüklemişler: Kullandığım test aracında geri yanaşma kamerasından, otomatik park etme sistemine, ön cama yansıtılan gösterge panelinden Türkiye haritalarının da yüklü olduğu standart navigasyon sistemine kadar araçta aklıma gelen her donanım bulunuyordu. Donanım seviyesi ile beraber bir alıcı için en önemli unsur aracın fiyatı; ve işte bu nokta Toyota Türkiye ekibini gerçekten de zorlamışa benziyor.
Toyota Prius özellikle ku llandığı 1.8Lʼlik benzinli motor hacmi yüzünden yüksek vergi sınıfına giriyor ve bir üst sınıf araçların satış fiyatına eşit bir fiyata satılmaya çalışılıyor. Bu da pratik anlamda aracın satış şansını çok azaltıyor. Fiyat açısından şu
nokta önemli: Bu sınıfta vergilendirilen her araç gibi Priusʼun da fiyatının çok büyük bir kısmı tamamen vergiye gidiyor.
Yaklaşık 49,000 Euro fiyatla satılan Prius Premiumʼun 23,468 Euroʼsu vergi olarak tahsil ediliyor.
Çok farklı bir otomobil kullanma deneyimi
Toyota Prius ile geçirdiğim 3 gün sonunda ne hissedeceğimi gerçekten merak ediyordum. İtiraf etmem gerekir ki gerçekten (olumlu anlamda) çok şaşırdım: Bugüne kadar akla gelebilecek hemen her tür aracı hemen her tür koşulda kullanma fırsatı bulmuş şanslı biri olarak beni artık şaşırtabilecek bir tasarım unsuru olacağını düşünmüyordum. 0ʻdan 100 Kmʼye 4 saniyede çıkan ʻSupercarʼ sınıfı araçlar, kaygan zeminde 150 km süratle viraj dönebilecek kadar ileri teknolojilere sahip özel araçlar ya da akıl almaz konfora sahip lüks otomobiller; bunların hepsinin ortak noktası otomobil severin tutkularına hitap ediyor olmaları. Belki de hiç kullanmayacağımız halde 4×4 araçlar satın alıyor olmamız, sürat yapmaya ihtiyaç duymadığımız halde çok güçlü otomobillere sahip olmak istememiz ya da içinde günde sadece 20 dakika geçirmemize rağmen aşırı konforlu araçlar tercih etmemizin nedeni otomobilin hitap ettiği tutkularımızın gücü. Tutku mantıkla açıklanabilecek bir olay değil.
Toyota Prius ise çok farklı bir noktaya temas ediyor: Bilincimize.
Prius bize otomobil kullanmanın bir bilinç meselesi olduğunu onu kullanırken sahip olduğunuz farkındalığı artırarak anlatmaya çalışıyor. Bu yöntem gerçekten de işe yarıyor: Gaza basan sağ ayağım o kadar hassaslaştı ki Priusʼun göstergeleri şarj konumundan güç konumuna hangi saniye geçiyor çok iyi tahmin edebiliyorum artık. Araç trafikte durduğu zaman motorunun çalışmıyor olmasından ve düşük hızla kalkış yaptığım zaman sadece elektrik motorunu kullandığı için tuhaf bir şekilde kullandığım otomobil ile gurur duyuyorum. Elimden geldiğince böyle devam ediyor ve sadece elektrik motorunu kullanabildiğim her an için sanki dünyaya çok fayda sağlamışım gibi hissediyorum. Saçma mı? Belki… Ama gerçekten de böyle hissettim.
Otomotiv teknolojisi ile yakından ilgilenen biri olarak elektrik enerjisinin bu sektörün geleceği olduğunu düşünüyor, ancak hala çok yakın gelecekte bu enerjiyi depolamak için kullanılan bataryaların (ebat/ağırlık ve şarj hızı) sorunlarının çözülebileceğine inanmıyorum. Ancak Prius ile geçirdiğim 3 gün sonunda hibrid araçlar konusunda dünyaya öncülük eden Toyota ve Honda markalarına olan saygım arttı. Temelleri on yıllar önce atılmış olması gereken bu teknolojilere yatırım yapmak için hangi karar mekanizmaları nasıl çalıştı bilemiyorum ama yakıt hücresi, hidrojen, tamamen elektrikli araçlar gibi çözümlerin hayata geçmesine daha çok zaman varken bizi belki bir on sene daha idare edecek bir geçiş dönemi yaratılabilmesi bana göre büyük bir ilerleme.
Burada önemli olan o zihinsel engeli aşıp bu araçları önyargısız olarak bir defa denemek. Kullanım oranı arttıkça yapılan yatırımın boşuna olmadığını keşfetmeye başlayacağımız bir döneme hazırlanmamızda fayda var. Önceleri kimilerimiz için daha az tutkulu gibi gelse de zamanla hepimiz için çok daha sorumlu ve bilinçli bir otomobil sahipliği anlamına gelecek bir sürece girmekte olduğumuzu düşünüyorum.
Sevgi ve saygılarımla